Beyza
New member
Depremin Sarsmadığı Tek Şey: Dayanışmanın Gücü
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün hepimizin yüreğini titreten bir olayla sarsıldık: 6.5 büyüklüğünde bir deprem. Nerede olduğundan, ne kadar sürdüğünden ya da kaç kişinin etkilendiğinden çok, bu tür afetlerin biz toplum olarak kim olduğumuzu, ne kadar dayanışma gösterebildiğimizi ve kırılganlıklarımızı nasıl yönettiğimizi yeniden düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bu yazıyı, yalnızca bir “felaket haberi” üzerinden değil; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet merceğinden bakarak yazmak istiyorum. Çünkü deprem sadece binaları değil, toplumsal dengeleri de sarsıyor.
---
Toplumsal Cinsiyet ve Afet Gerçekliği
Depremler herkes için aynı şekilde yaşanmaz. Kadınlar, erkekler, çocuklar, engelliler, göçmenler ya da yaşlılar… Her biri farklı bir kırılganlıkla karşı karşıya kalır. Kadınlar genellikle afet sonrası süreçte en çok yükü taşıyan kesimdir: çocuklara, yaşlılara, yaralılara bakarlar; güvenlik endişesiyle gece uyuyamazlar; hijyen, mahremiyet ve güvenlik gibi konularda çok daha fazla zorluk yaşarlar.
Erkekler ise genellikle “krizi yönetmekle” özdeşleştirilir; yardım dağıtımında, arama-kurtarma çalışmalarında ya da altyapı planlamasında ön plana çıkarlar. Bu fark, sadece biyolojik rollerden değil, toplumsal rollerin şekillendirdiği sorumluluklardan kaynaklanır. Oysa afetin yükü, tek bir cinsiyetin değil, hepimizin omzundadır.
---
Kadınların Empati Gücü ve Toplumsal Etkiler
Birçok bölgede kadınlar, kriz anlarında inanılmaz bir empati ve örgütlenme kapasitesi gösterirler. Komşularını organize eder, çocukları sakinleştirir, yardımları adil biçimde paylaştırırlar. Bu görünmeyen emeğin toplumsal değeri çoğu zaman göz ardı edilir.
Oysa kadınların liderliğinde gelişen dayanışma ağları, özellikle kırsal bölgelerde ve dezavantajlı mahallelerde, resmi kurumların ulaşamadığı yerlere dokunur. Empati, burada bir duygudan çok bir stratejidir — çünkü toplulukları ayakta tutan şey, duygusal dayanışmadır.
Toplum olarak, afet sonrası yeniden yapılanmada bu empatik yaklaşımları karar mekanizmalarına dahil edebilsek, hem adil hem sürdürülebilir bir iyileşme mümkün olabilir.
---
Erkeklerin Analitik Yaklaşımları ve Çözüm Odaklılığı
Depremlerden sonra teknik bilgiye, mühendisliğe, lojistiğe, planlamaya büyük ihtiyaç duyulur. Burada erkeklerin çözüm odaklı, analitik yaklaşımlarının katkısı yadsınamaz. Ancak, bu yaklaşım duygusal boyutları dışladığında, sistemsel çözümler eksik kalabilir.
Bir bina yeniden yapılabilir, ama bir insanın güven duygusu, sosyal çevresi, aidiyeti kolay kolay yeniden inşa edilemez. Bu yüzden, erkeklerin güçlü yönleri olan planlama, analiz ve yönetim becerileri; kadınların duyarlılığı ve empatik yaklaşımlarıyla birleştiğinde, toplum olarak daha dirençli hale geliriz.
Belki de “erkek mantığı” ile “kadın sezgisi” arasındaki o eski ayrımı, kriz anlarında değil, normal zamanlarda da sorgulamalıyız. Çünkü afetler, aslında hepimizin insanlık sınavıdır.
---
Çeşitlilik ve Görünmeyen Gruplar: Kimin Hikayesi Duyulmuyor?
Toplumsal adalet, yalnızca yardımların eşit dağıtımıyla sağlanmaz. Görünmeyen grupların sesini duymakla başlar. LGBTİ+ bireylerin, engellilerin, göçmenlerin, hatta hayvanların afet anında nasıl bir belirsizlik ve dışlanmayla karşılaştığını konuşmadan “adalet”ten söz etmek eksik olur.
Örneğin, geçici barınma alanlarında “aile” temelli sistemler kurulduğunda, tek başına yaşayan kadınlar ya da kimliğini açıkça paylaşamayan LGBTİ+ bireyler dışarıda kalabiliyor.
Çeşitlilik, sadece kimliklerin toplamı değildir; aynı zamanda dayanışmanın çok sesliliğidir. Toplumun her kesimi, afetin farklı bir yüzüyle karşılaşır. Bu yüzden çözümün tek bir rengi, tek bir sesi olmamalı.
---
Sosyal Adalet ve Yeniden İnşa Süreci
Bir deprem sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal bir yıkımdır. Yoksul mahallelerin daha çok zarar görmesi, imar adaletsizliğinin ve ekonomik eşitsizliğin bir sonucudur.
Yeniden inşa sürecinde adalet, sadece binaları eşit yapmakla değil, fırsatları da eşitlemekle mümkündür. Kadınların karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi, yerel halkın sürece katılımı ve yoksul bölgelerde öncelikli iyileştirme politikaları olmadan “adil bir toparlanma”dan bahsedemeyiz.
Sosyal adalet, afet sonrası değil, afet öncesi alınan kararlarda başlar. Hangi binanın yapıldığı, hangi arazinin satıldığı, hangi uyarı sisteminin kurulduğu gibi detaylar; eşitlik meselesinin tam merkezindedir.
---
Birlikte Düşünelim: Ne Öğreniyoruz?
Sevgili forumdaşlar,
Bir deprem olduğunda yalnızca yer değil, vicdan da sarsılır. Kimi zaman yardıma koşarız, kimi zaman ekrandan izleriz, kimi zaman da korkudan donup kalırız. Ama her durumda bir “biz” duygusu filizlenir.
İşte o “biz” duygusunu, afet anlarıyla sınırlı tutmamalıyız. Her gün birbirimize karşı biraz daha adil, biraz daha duyarlı olabiliriz. Kadınların empatisini küçümsemeden, erkeklerin rasyonelliğini dışlamadan; birlikte yeni bir dayanışma dili kurabiliriz.
---
Forum Topluluğuna Açık Sorular
- Sizce afet sonrası dayanışma süreçlerinde kadınların ve erkeklerin farklı katkıları nasıl dengelenebilir?
- Toplum olarak “empati”yi sadece duygusal bir refleks değil, bir politika biçimine dönüştürmek mümkün mü?
- Yeniden inşa sürecinde sosyal adalet nasıl sağlanabilir?
- Ve belki en önemlisi: Biz birbirimizin hikayelerini gerçekten duyabiliyor muyuz?
---
Son Söz: Dayanışmanın Cinsiyeti Yoktur
Depremler, ne kadar güçlü olursa olsun, toplumsal dayanışmanın gücünü yıkamaz.
Kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı, kim olursak olalım; aynı korkuyu hisseder, aynı gökyüzüne bakarız.
Eğer bu ortak duygudan bir öğrenme, bir dönüşüm çıkarabilirsek, işte o zaman sadece depremleri değil, adaletsizlikleri de birlikte aşabiliriz.
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün hepimizin yüreğini titreten bir olayla sarsıldık: 6.5 büyüklüğünde bir deprem. Nerede olduğundan, ne kadar sürdüğünden ya da kaç kişinin etkilendiğinden çok, bu tür afetlerin biz toplum olarak kim olduğumuzu, ne kadar dayanışma gösterebildiğimizi ve kırılganlıklarımızı nasıl yönettiğimizi yeniden düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bu yazıyı, yalnızca bir “felaket haberi” üzerinden değil; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet merceğinden bakarak yazmak istiyorum. Çünkü deprem sadece binaları değil, toplumsal dengeleri de sarsıyor.
---
Toplumsal Cinsiyet ve Afet Gerçekliği
Depremler herkes için aynı şekilde yaşanmaz. Kadınlar, erkekler, çocuklar, engelliler, göçmenler ya da yaşlılar… Her biri farklı bir kırılganlıkla karşı karşıya kalır. Kadınlar genellikle afet sonrası süreçte en çok yükü taşıyan kesimdir: çocuklara, yaşlılara, yaralılara bakarlar; güvenlik endişesiyle gece uyuyamazlar; hijyen, mahremiyet ve güvenlik gibi konularda çok daha fazla zorluk yaşarlar.
Erkekler ise genellikle “krizi yönetmekle” özdeşleştirilir; yardım dağıtımında, arama-kurtarma çalışmalarında ya da altyapı planlamasında ön plana çıkarlar. Bu fark, sadece biyolojik rollerden değil, toplumsal rollerin şekillendirdiği sorumluluklardan kaynaklanır. Oysa afetin yükü, tek bir cinsiyetin değil, hepimizin omzundadır.
---
Kadınların Empati Gücü ve Toplumsal Etkiler
Birçok bölgede kadınlar, kriz anlarında inanılmaz bir empati ve örgütlenme kapasitesi gösterirler. Komşularını organize eder, çocukları sakinleştirir, yardımları adil biçimde paylaştırırlar. Bu görünmeyen emeğin toplumsal değeri çoğu zaman göz ardı edilir.
Oysa kadınların liderliğinde gelişen dayanışma ağları, özellikle kırsal bölgelerde ve dezavantajlı mahallelerde, resmi kurumların ulaşamadığı yerlere dokunur. Empati, burada bir duygudan çok bir stratejidir — çünkü toplulukları ayakta tutan şey, duygusal dayanışmadır.
Toplum olarak, afet sonrası yeniden yapılanmada bu empatik yaklaşımları karar mekanizmalarına dahil edebilsek, hem adil hem sürdürülebilir bir iyileşme mümkün olabilir.
---
Erkeklerin Analitik Yaklaşımları ve Çözüm Odaklılığı
Depremlerden sonra teknik bilgiye, mühendisliğe, lojistiğe, planlamaya büyük ihtiyaç duyulur. Burada erkeklerin çözüm odaklı, analitik yaklaşımlarının katkısı yadsınamaz. Ancak, bu yaklaşım duygusal boyutları dışladığında, sistemsel çözümler eksik kalabilir.
Bir bina yeniden yapılabilir, ama bir insanın güven duygusu, sosyal çevresi, aidiyeti kolay kolay yeniden inşa edilemez. Bu yüzden, erkeklerin güçlü yönleri olan planlama, analiz ve yönetim becerileri; kadınların duyarlılığı ve empatik yaklaşımlarıyla birleştiğinde, toplum olarak daha dirençli hale geliriz.
Belki de “erkek mantığı” ile “kadın sezgisi” arasındaki o eski ayrımı, kriz anlarında değil, normal zamanlarda da sorgulamalıyız. Çünkü afetler, aslında hepimizin insanlık sınavıdır.
---
Çeşitlilik ve Görünmeyen Gruplar: Kimin Hikayesi Duyulmuyor?
Toplumsal adalet, yalnızca yardımların eşit dağıtımıyla sağlanmaz. Görünmeyen grupların sesini duymakla başlar. LGBTİ+ bireylerin, engellilerin, göçmenlerin, hatta hayvanların afet anında nasıl bir belirsizlik ve dışlanmayla karşılaştığını konuşmadan “adalet”ten söz etmek eksik olur.
Örneğin, geçici barınma alanlarında “aile” temelli sistemler kurulduğunda, tek başına yaşayan kadınlar ya da kimliğini açıkça paylaşamayan LGBTİ+ bireyler dışarıda kalabiliyor.
Çeşitlilik, sadece kimliklerin toplamı değildir; aynı zamanda dayanışmanın çok sesliliğidir. Toplumun her kesimi, afetin farklı bir yüzüyle karşılaşır. Bu yüzden çözümün tek bir rengi, tek bir sesi olmamalı.
---
Sosyal Adalet ve Yeniden İnşa Süreci
Bir deprem sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal bir yıkımdır. Yoksul mahallelerin daha çok zarar görmesi, imar adaletsizliğinin ve ekonomik eşitsizliğin bir sonucudur.
Yeniden inşa sürecinde adalet, sadece binaları eşit yapmakla değil, fırsatları da eşitlemekle mümkündür. Kadınların karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi, yerel halkın sürece katılımı ve yoksul bölgelerde öncelikli iyileştirme politikaları olmadan “adil bir toparlanma”dan bahsedemeyiz.
Sosyal adalet, afet sonrası değil, afet öncesi alınan kararlarda başlar. Hangi binanın yapıldığı, hangi arazinin satıldığı, hangi uyarı sisteminin kurulduğu gibi detaylar; eşitlik meselesinin tam merkezindedir.
---
Birlikte Düşünelim: Ne Öğreniyoruz?
Sevgili forumdaşlar,
Bir deprem olduğunda yalnızca yer değil, vicdan da sarsılır. Kimi zaman yardıma koşarız, kimi zaman ekrandan izleriz, kimi zaman da korkudan donup kalırız. Ama her durumda bir “biz” duygusu filizlenir.
İşte o “biz” duygusunu, afet anlarıyla sınırlı tutmamalıyız. Her gün birbirimize karşı biraz daha adil, biraz daha duyarlı olabiliriz. Kadınların empatisini küçümsemeden, erkeklerin rasyonelliğini dışlamadan; birlikte yeni bir dayanışma dili kurabiliriz.
---
Forum Topluluğuna Açık Sorular
- Sizce afet sonrası dayanışma süreçlerinde kadınların ve erkeklerin farklı katkıları nasıl dengelenebilir?
- Toplum olarak “empati”yi sadece duygusal bir refleks değil, bir politika biçimine dönüştürmek mümkün mü?
- Yeniden inşa sürecinde sosyal adalet nasıl sağlanabilir?
- Ve belki en önemlisi: Biz birbirimizin hikayelerini gerçekten duyabiliyor muyuz?
---
Son Söz: Dayanışmanın Cinsiyeti Yoktur
Depremler, ne kadar güçlü olursa olsun, toplumsal dayanışmanın gücünü yıkamaz.
Kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı, kim olursak olalım; aynı korkuyu hisseder, aynı gökyüzüne bakarız.
Eğer bu ortak duygudan bir öğrenme, bir dönüşüm çıkarabilirsek, işte o zaman sadece depremleri değil, adaletsizlikleri de birlikte aşabiliriz.